Bir hafta on gündür yurtdışındaydım. O yüzden bahçemle fazla ilgilenemedim ama aklımın bir köşesinde de her zaman bahçem vardı. Gelir gelmez küçük bahçemdeki beni bekleyen sebzeleri topladım.
Sanki pazar alışverişi yapmışım gibi topladığım 4 çeşit biber, domates, marul, numunelik tek bir fasulye ve patatesleri masaya gördüğünüz şekilde koyup fotoğrafını çektim. (Şimdi bu yazıyı yazarken farkettim ki aslında patlıcan da vardı ama onu masaya koymayı unutmuşum.)
En çok da patatesleri merak ediyordum. Toprağın altında olduklarından, ne durumda olduklarını hatta yetişip yetişmediklerini bile bilmiyordum. İnsan görmeyince merak ediyor tabiki.
14 Eylül 2010 tarihinde küçük bir kazı yapmış ve 45 gram :) patates çıkartmış daha sonra da kazı çalışmalarına ara vermiştim. Merakla kazı çalışmalarına kaldığım yerden devam ettim.
Maalesef umduğumu bulamadım bahçenin bu bölümünden. Eee her kazı yapan define bulacak diye bir şey yok elbette. Toprağın içinde elime takılan çürümüş patateslerden anladığım kadarı ile, bazı takipçilerimin yorumlarında da belirttiği gibi galiba fazla derine dikmişim patates yumrularını. Ya da daha yumrular gelişemeden toprak atmışım üsterine.
Sonra
sandıktaki patateslerime yöneldim büyük bir heyecanla.
Blogumu takip edenler hatırlayacaktır. İlhamını
şu adresteki yazıdan aldığım bir yöntemle sandıkta patates yetiştirmeyi deniyordum. Sezon başından beri merakla beklediğim an geldi artık dedim ve fazla dayanamayıp bir grup sandığı devirdim.
Devirmeden önce bitkiyi gövdesinden çekince gelen 2 adet patates yumrusu beni ne kadar sevindirdi tarif edemem. Amatör olta balıkçıları ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır. Aynen mantarın şıp şıp oynaması ve sonra da dibe batmasıyla sopayı kaldırırsınız da oltanın ucunda sallanan balığı görünce keyiften uçarsınız ya onun gibi bir şey işte. Anlatılmaz yaşanır....
Ben böyle patatesleri görünce iyice heyecanlandım ve devirdim sandıkları.
Amma ve lakin orta kattan hiç bir şey çıkmadı. Oltayı boşa çektim yani. Toprağı eşeledim eşeledim yok bir şey...
Son bir umutla en alttaki sandıktaki toprağı da boşalttım.
Toprağı karıştırdım ve nihayet...
Patatesler göründüüüü! Çok fazla bir şey çıkmasa da sevindim elbette. Acaba kaçırdığım var mı diye tüm toprağı eşeledim;
eşeledim, eşeledim...
ama nafile. Hepsi bu kadarmış...
Yukarda gördüğünüz fotoğraftaki patatesler soldan sağa sırasıyla: En alttaki sandıktan çıkanlar, en üsttekinden yani bitkinin yapraklarının hemen altından çıkanlar ve en sağdakiler de bahçe tarafından çıkanlar.
Orta kattaki sandıktan hiç bir şey çıkmadı; en alt kat ile en üst kat arasındaki bağlantıyı sağlayan kalın gövdeden başka...
Benim bu durumdan anladığım; sanırım bitki büyüdükçe yaprakların üstüne toprak ilave etmekte biraz acele etmişim. Yani yapraklar biraz gelişecekti sonra toprak ilave edecektim. Ben ise yapraklar çıktıkça toprağı döktüm üstlerine. Garibanlar da boğulmamak için kafayı dışarı uzattı. Uzattı ama bu sefer de can havliyle patates yumrulamayı unuttu. Galiba bu nedenledir ki en altta, kök yumrunun yanında biraz patates yetişti bir de en üstte yaprakların hemen altında. Yüzeye en yakın olan patatesler daha iri ve daha canlı görünüyor. Suyun alt katlara fazla ulaşamamış olmasının da etkisi olabilir diye düşünüyorum.
Neyse yılmak yok, yola devam! Nihayetinde ben ziraat mühendisi değilim, bu işi çoktandır yapan bu işten ekmek yiyen bir çiftçi de değilim. Kendi halinde, hobi olarak bahçede bir şeyler yapmaya çalışan bir amatörüm. Önemli olan kendim bir şeyler yetiştirebilir miyim diye denemek, bir şeylerle uğraşmak ve bundan keyif alabilmekti. Yoksa amaç sadece patates yemek olsa marketlerde kilosu 1 TL bile değil...
Ben bu yolculukta vardığım yer kadar geçtiğim yollardan da büyük keyif aldım; daha sonraki seneler için bir şeyler öğrendim. Mesela seneye 3 kat çıkmayacağım 2 kat yeter. Toprak atmakta ve patatesleri sökmekte acele etmeyeceğim. Haa bu arada unutmadan 2 grup sandığım daha var henüz devirmediğim. Bunları daha sonra, bitkinin yaprakları solup döküldükten sonra açacağım. O zamanki sonucu da burada paylaşacağım.
Şimdilik esen kalın...